“En başta içinde bulunduğumuz çağın geleceğini iyi okumalıyız. Eşleştirmede temel amaç, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerindeki yerel yönetimler arasında çeşitli sektörel ve tematik alanlarda iş birliği ve ortaklık sağlamak ise, bu değerli süreci sürekli kılmak için bundan böyle ne gibi yapıcı adımların atılması üzerine daha derin düşünmek lazım. Şayet yerel yönetimlerimizin Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin gelişmesinde aktif ve tamamlayıcı roller almalarını istiyorsak, bu sadece AB müktesebatı fasıllarında yönetsel kapasitelerinin güçlenmesi ile sınırlı olmamak gerekir.
Sürdürülebilir Şehircilik kavramsal başlığı altında kurulan bu eşleşmelerin belediyelerimize kazandırdığı bilgilerin ve deneyimlerin çağın gereksinimlerini dikkate alan, ileriye dönük ve uzun vadeli fırsat alanları olmalıdır. Örneğin iklim krizi, çağın yangını bugün. Mahalleyi sel götürüyorsa demek ki küresel krizlerle mücadele etmek için küresel kent olmak da gerekmiyor. Mesele, kentlerden beklenen değişim ve dönüşüme hazırlıklı olmak. Kendi yerellerimizden bu devasa krize karşı mücadele için taleplerimizin sesini yükseltmemiz, kentlerimizi ve kentli pratiklerimizi dönüştürecek çözüm yollarını bulmamız ve karşılıklı iyi örnekleri çoğaltmamız lazım. AB, küresel iklim politikalarında liderlik konumunu perçinleştirmeye hızla devam ediyor. Birlik üyesi ülkelerin yerel yönetimleri ile bu liderlik sürecine katkıda bulunmak için, daha da önemlisi kentlerimizde yeşil ve adil bir ekolojik medeniyet inşa etmek için eşleşmeli ve birlikte mücadele vermeliyiz”.